Türk Hukukunda Hayvanların Yeri
Türk hukukunda hayvanların yerinden bahsetmek isteriz. Hayvanı taşınır eşya sayan görüş, Roma hukuku ile gelen bir yapıya sahiptir. Hayvanı, Roma hukuku düzenince bir eşya sayan görüş aynı zamanda hayvana eziyet edici davranışlara karşı korumayı da amaçlamıştır. Bu görüşe göre, çok kötü muamelelere karşı hayvan korunmalıdır. İnsanlar, başta evcil hayvanlar ve gelir getiren hayvanlara karşı sorumluluklarla yükümlüdür. Hayvanın, çevrenin korunması aynı zamanda insanın da yararınadır. Bu doğanın düzenidir, insanın doğaya karşı olan bir ödevidir. Günümüzde hayvan haklarını destekleyen pek çok Ankara avukat bulunmaktadır.
İnsan, hukukun konusunu oluşturur. Bunun sebebi insanın; düşünebilen, algılayabilen, ona verilen yaptırımın sebebini idrak edebilen ve ders çıkarabilen bir varlık olmasıdır. Oysa hayvanlar bu tür kavramları anlayamayacak varlıklardır. Ama bir başka açıdan yaklaşırsak çocukların, zihinsel engelliler ve akıl hastalığı bulunan insanların da kimi zaman ahlaki değer yargıları bulunmuyor ve suç ve ceza kavramını algılayamıyorlar. Bu insanlar temyiz kudretine sahip olmadığı halde onlara karşı yapılan fiiller, yaşama hakkına sahip oldukları için suç niteliğinde iken hayvanların yaşama hakkının toplum tarafından fark edilememesi doğaya karşı yapılan bir saygısızlıktır.
Kasten öldürme suçunun, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmesi suçu TCK 82/1-e maddesinde düzenlenmiştir ve bu suçu işeyen kimse ağırlaştırılmış hapis cezasıyla yargılanır. Bu konuda bilgili çok sayıda avukat bulunmaktadır. Fakat evcil bir hayvan öldürüldüğünde ilgili suç mala zarar verme suçudur, ilgili madde tam olarak şöyledir:
Madde 151:
(1) Başkasına ait olan taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden ya da bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi. Mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis ya da adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanını öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
Görüldüğü üzere bir hayvanı öldürmenin cezası “sahipli” olmak şartı, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Sahipli olmayan hayvanı öldürmenin cezası çok daha düşüktür ki burada hukuk sistemimizin cana değil de insan canına önem verdiği görülmektedir. Sahipsiz bir hayvanı zehirleyerek öldürmek TCK 181 kapsamında çevrenin kasten kirletilmesi başlığı altında ele alınmış ve cezası, beş yıldan az olmak sızın hapis cezası ve bin güne kadar adli para cezasının hükmolunması olarak görülmüştür. Hayvanların ateşli silahlarla vurulması, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olarak görülmüş ve cezası altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Hayvana cinsel tacizde bulunan kişi hayasızca hareketler suçunda yargılanır ve cezası altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır.
Kimsesi olmayan, insanların vefasızlıklarından dolayı sokağa attığı çok sayıda karşılaştığımız kedi veya köpekler dışarıda bir insan tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu devreye girmektedir. Bu kanun da bilindiği üzere bir ceza kanunu olmayıp Kabahatler Kanunu içeriğince düzenlenmiştir. Yani, sahipsiz hayvana kötü muamele yapan kişi, hukukumuzda mahkemede yargılanmayıp sadece idari para cezasına mahkum olmaktadır. Hatta işlemiş olduğu haksız fiil bir suç niteliğinde olmayıp bir kabahat niteliğinde olduğu için bu eylemi sabıkasında bile gözükmeyecektir. Bu kişi “temiz” siciliyle istediği şekilde iş başvurusunda bulunabilir ve potansiyel bir suçlu dahi olsa onun hakkında hukukumuzda hiçbir önlem alınmaması dolayısıyla toplum içine rahatça karışabilir. Oysa ki dünyada kriminoloji alanındaki çalışmalardan alınan raporlara göre aynı zamanda adli tıp alanındaki sonuçlara göre hayvana eziyet eden kişinin büyük oranda suç işleme olasılığı vardır, bu kişi potansiyel tehlike olarak görülür.
Hayvanların insanlar gibi hukuk öznesi sayılamayacağı aşikardır. Hayvanlar borç altına giremez, yatırım yapamaz, haksız fiilde bulunamazlar. Ama hayvanın hukuk dünyasında eşya anlamında sayılmaması gerektiği de fark edilmelidir. Hayvanlar da canlıdır ve onların da yeme- içme, barınma, korunma gibi ihtiyaçları vardır. Aynı insanlar gibi acı çekebilirler, korku, endişe, heyecan, sevinç duyguları vardır. Bu konuda dünyadaki yeni gelişmelere göre bizim hukukumuzun da kendini yenilemesi gerekir. Kara Avrupası’nda hayvanlar; insanlar ve eşyaların yanında, yeni bir kategori oldukları benimsenmeye başlamıştır ve eşyalara ilişkin düzenlemeler ancak örnekseme yoluyla hayvanlara uygulanabilir konuma gelmiştir.
Hayvanların korunması, hayvanlara hak tanınması demek değildir. Hayvanlar hak ve borç sahibi olabilen varlıklar değildirler, hayvanın korunması insanın bir ödevi olabilir. Hayvan insan da değildir, nesne de değildir. Hayvana insan benzeri haklar tanınmasını savunamayız çünkü hayvan, insan değildir. Ama hayvanların da eziyet görmeme, yaşama hakkı olduğunun bilincinde olmalıyız. Bu insanlığın bir ödevidir. Kuran-ı Kerim’de de Enam Suresi 36. Ayette, “Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir” buyuruyor.
Son söz olarak hayvanların da acı çekebilen, hissedebilen varlıklar olduğu kabul edilerek bir eşya niteliğinde değil de insan gibi olmasa da bir kısmi hukuk öznesi olabileceği Kara Avrupası’nda da kabul edildiği gibi bizim hukukumuzca da kabul edilebilir ve artık hayvanlara çektirilen eziyetler bir karşılığını bulabilir. İnsan, doğaya uyabildiği kadar insandır.