Beyin Göçü Sağlıkta Sessiz Bir Kaybın Hikayesi
Son yıllarda Türkiye sağlık sisteminde en çok tartışılan konulardan biri, genç doktorların yurtdışına gitme eğiliminin hızla artması oldu. Tıp fakültelerinden yeni mezun olan ya da uzmanlık eğitimini yeni tamamlayan hekimlerin büyük bir bölümü, kariyerlerine başka ülkelerde devam etmeyi tercih ediyor. Bu durum, yalnızca bireysel bir karar değil, sağlık sisteminin yapısal sorunlarını da ortaya koyuyor. sağlık personeli haber kaynaklarında sıkça yer alan bu konu, ülkenin en değerli insan kaynağının sessizce kaybedilmesine dikkat çekiyor.
Genç doktorların göç etmesinin temelinde yalnızca ekonomik nedenler yok. Elbette maaşların yetersizliği ve artan geçim sıkıntısı önemli bir etken, ancak tek başına açıklayıcı değil. Asıl mesele, çalışma koşullarının zorluğu, mesleki saygının azalması ve geleceğe dair güven duygusunun kaybolması.
Çalışma Koşullarının Ağırlığı
Türkiye’de bir doktorun ortalama çalışma süresi haftada 60 saatin üzerinde. Nöbetlerle birlikte bu süre bazı branşlarda 80 saate kadar çıkabiliyor. Yoğun tempo, artan hasta yükü, yetersiz personel sayısı ve sürekli değişen mevzuatlar genç hekimler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Üstelik bu kadar yoğun çalışmanın karşılığında alınan ücret, emeği karşılamaktan oldukça uzak.
Birçok genç doktor, gün içinde yüzlerce hasta baktığını, hastalara ayırabileceği sürenin birkaç dakikayı geçmediğini söylüyor. Bu durum hem mesleki tatmini hem de hizmet kalitesini olumsuz etkiliyor. Avrupa’da bir hekim ortalama 15-20 hasta görürken, Türkiye’de bu sayı bazı polikliniklerde 100’ü aşıyor. Bu fark, sadece fiziksel yorgunluğu değil, mesleki tükenmişliği de beraberinde getiriyor.
Şiddet ve Güvensizlik Faktörü
Sağlıkta şiddet olaylarının artması, genç doktorların en çok dile getirdiği nedenlerden biri. Beyaz kod bildirimlerinin her yıl rekor düzeyde artması, hekimlerin kendilerini güvende hissetmemesine yol açıyor. Ne yazık ki bazı olaylar ölümle sonuçlanıyor ve bu trajediler, tıp fakültesi öğrencileri üzerinde bile derin bir korku oluşturuyor.
Birçok genç hekim, “Bir gün ben de saldırıya uğrar mıyım?” endişesiyle çalışıyor. Yurtdışına gitmek isteyenlerin büyük bölümü, “daha güvenli bir çalışma ortamı” arayışında olduklarını açıkça belirtiyor. Şiddetin yalnızca fiziksel değil, sözlü ve psikolojik biçimleri de sağlık çalışanlarının günlük yaşamının parçası haline gelmiş durumda.
Mesleki Saygının Erozyonu
Tıp mesleği geçmişte toplumun en saygın mesleklerinden biri olarak görülürdü. Ancak son yıllarda bu saygının ciddi şekilde azaldığına dair genel bir kanı var. Hekimler artık toplumun gözünde bir “hizmet sağlayıcı” gibi görülüyor. Bu durum, meslek onurunu zedeleyen bir dönüşüm. Bir doktorun teşhis ve tedavi sürecinde yaptığı tıbbi değerlendirme, çoğu zaman hasta tarafından sorgulanıyor, hatta bazen sosyal medyada linç kampanyalarına dönüşüyor.
Bu ortam, genç doktorların mesleklerine olan inancını sarsıyor. Bir kısmı “Mesleğimi yapmak istiyorum ama burada yapamıyorum.” diyerek yurt dışına çıkma kararını gerekçelendiriyor.
Ekonomik Gerçekler ve Gelecek Kaygısı
Yurtdışına göç eden hekimler, sadece daha yüksek maaşlar değil, aynı zamanda öngörülebilir bir gelecek istiyor. Türkiye’de uzmanlık sürecine dair belirsizlikler, atama süreçlerinin uzunluğu ve özel sektörle kamu arasındaki gelir dengesizliği genç doktorları kararsız bırakıyor.
Örneğin Almanya’da bir hekim, Türkiye’deki meslektaşına göre dört ila beş kat daha fazla maaş alıyor. Üstelik çalışma saatleri daha düzenli, nöbet sonrası dinlenme hakkı yasal güvence altında. Bu farklar, genç hekimlerin tercihlerini etkileyen temel nedenlerden biri haline geliyor.
Sistemin Geleceği Tehlikede
Genç doktorların yurt dışına gitmesi sadece bireysel bir kayıp değil, ülke için stratejik bir sorun. Çünkü bir doktoru yetiştirmek uzun yıllar ve büyük bir ekonomik yatırım gerektiriyor. Devlet kaynaklarıyla yetişen bu nitelikli insan gücünün başka ülkelerde hizmet vermesi, sağlık sisteminin geleceğini tehlikeye atıyor. Ayrıca içeride kalan sağlık personelinin iş yükü artıyor, bu da hizmet kalitesini doğrudan düşürüyor.
Uzmanlar, bu trendin tersine çevrilebilmesi için kapsamlı reformlara ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Mesleki güvenliğin sağlanması, ekonomik refahın artırılması ve doktorların karar süreçlerine aktif olarak dahil edilmesi, göçün yavaşlamasında kritik rol oynayacaktır.
Kalanların Umudunu Kaybetmemesi İçin
Genç doktorların yurtdışına gitmesi, sadece bir beyin göçü değil, bir umut kaybıdır. Sağlık sisteminin sürdürülebilirliği, genç kuşakların bu ülkeye inancıyla doğrudan ilişkilidir. Eğer bu inanç yitirilirse, sistemin ayakta kalması mümkün değildir.
personel sağlık alanında yapılacak her yapısal iyileştirme, genç hekimlerin ülkede kalma motivasyonunu artıracaktır. Onlara güvenli, adil ve saygın bir meslek ortamı sunmak, sadece bir yönetim tercihi değil, ulusal bir zorunluluktur. Çünkü bir ülke, en değerli zenginliği olan genç doktorlarını kaybediyorsa, geleceğini de kaybetmeye başlamıştır.